Kapadokya tarihinden bahsetmeden önce Kapadokya neresi onu anlamamız daha iyi olacaktır. Bir çok insan maalesef Kapadokya'yı 81 ilimizden bir tanesi zannediyor. Aslına bakarsanız bu sizin hatanız değil, yetersiz bilgilendirme desek yeridir.
Kapadokya bölge olarak ikiye ayrılır;
1) Genel Kapadokya: Bu bölge Türkiye'nin 5 şehiri arasında kalan bölgeye denir. Bu şehirler; Nevşehir, Niğde, Kırşehir, Kayseri ve Aksaray'dır. Bu terimi şöyle düşünebilirsiniz, Kapadokya sadece oluşumlardan ibaret değildir. Kapadokya'yı Kapadokya yapan içerisinde barındırdığı insanlık tarihidir. Tarih olmadan Kapadokya'dan bahsetmemiz mümkün olmayacaktır.
2) Kayalık Kapadokya: Bu alan ise herkesin peri bacaları, kiliseler, mağaralar, yeraltı şehirleri ve vadileri ile bilinen yüzüdür Kapadokya'nın. Bu bölgeyi ise Ürgüp, Ortahisar, Uçhisar, Göreme, Çavuşin, Avanos, Soğanlı ve Ihlara Vadisi olarak düşünebilirsiniz.
PERSLER vs İSKENDER
Kapadokya'nın 300 yıla yakın bir süre Pers kontrolünde kaldığı aşikar. Perslerin bu kadar çok yer fethetmesinin tek nedeni ne kadar kuvvetli olduklarını göstermek istemekleri değil. Topraklarına her katılan yerden vergi almalarıdır. Geçmiş dönemde vergiler çeşitli şekillerde alınırdı ama en çok tercih edilen vergi çeşidi talentdi. Talent, 26,193 kg ağırlığında gümüş kalıplara verilen addır.
Persler Kapadokya Krallığı kurulmadan önce 360 talente yakın bir vergi talebinde bulunmuşlardır. Yahu borsanın olmadığı dönemde ufak bir hesapla 360 x 26,193 = 9.429,48 gümüş eder. Yıllık olarak ödenen bu vergiyi veremezsen, çok affedersiniz Persler insanı öyle kolay affedecek insanlar değillerdi. Eeee o zaman ödeme yöntemlerinizi değiştirmeniz elzemdir. Bunun üzerine Kapadokya Halkı otomatik bir çözüm yoluna ilerler. 360 talent ödenebilecek bir rakam olmadığını düşünen insanlar bu vergiyi 1.500 at, 2.000 katır ve 50.000 koyun olarak Perslere her yıl vergi olarak öder.
Bu söylediğim rakamlar günümüzde bile çok zor ödenebilecek bir vergi sistemine işarettir. Persler günümüzden yaklaşık olarak 2500 yıl önce
ÖTV'nin ÖTV'sini icat zaten etmişlerdir. Kapadokya'nın ne kadar zengin bir toprak olduğunu en kısa şekilde size şöyle örneklendireyim;
Lykia döneminde Attika-Delos deniz birliğine katılım payı 10 Talent idi. Şimdi Perslerin ne kadar sert bir politika izlediklerini anlayabildiniz mi? Bu konu hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz kaskafasi.com adresinde bulunan Likya Tarihi sayfasına bir göz atabilirsiniz.
Peki ya Büyük İskender? Kendisi hiç bu taraflara geldi mi? Şimdi bu konu tartışmaya açık. M.Ö. 334 yılında bu bölgeye yolu düşen Büyük İskender'in burayı satraplık yani valilik olarak kullandığına dair kanıtlar mevcut. Ancak direkt olarak Kapadokya'ya saldırıp saldırmadığı bilinmemektedir. İşte bizim Büyük İskender, 323 yılında öldüğünde, Kapadokya tüm yüklerinden kurtulduğunu sanırken bir anda ortaya Büyük İskender'in dört komutanından biri olan Mitridates çıkıyor. Kapadokya'nın kaynaklarını, Persler kadar olmasa da emcüklemeye devam ediyor. Ancak karşısında III. Ariarathes hazırlanmaktaydı. Birçok politik savaştan sonra yenişemediklerinden dolayı anlaşmaya karar verdiler. Böylece Kuzey Kapadokya'da Mitridates, Güney Kapadokya'da ise III. Ariarathes hüküm sürmeye başlar. Ta ki o dönüm noktasına kadar.
SELÇUKLULAR
Selçuklular, Anadolu'da hüküm süren ilk Türk İmparatorluğudur. Malazgirt savaşından sonra Selçuklular Konya'ya kadar ilerledi. Bu ilkokul bilgisinden sonra biraz daha detaya inelim isterseniz.
Selçukluların, 1308 yılındaki yıkılmasına kadar olan sürede Kapadokya'da başlarına gelmeyen kalmamış. Moğol istilasından tutun da, Kapadokya insanlarının memleketlerinden göçmelerine, iç savaşlardan, ota b*ka kadar herşey gelmiş başlarına. Aslına bakarsanız, Selçuklular Kapadokya çevresinde, İpek Yolu'nda bulunmaları dışında çok da birşey yapmamışlar. Kervansaraylar ve hanlar yapıp bir yatırım olayına girmişler ancak Kapadokya'yı işleyen, kazanan bir eyalet yerine sadece gelip geçici bir durak noktası haline getirmişlerdir. Bu durum bambaşka açılardan tabi ki incelenebilir. Ancak tarihte akılda kalması gereken tek gerçek var ki oda; Eğer Başkent düşerse, medeniyet çöker...
Belki de bu sebepten Selçuklular, Kapadokya'ya yatırımdan çok Konya'ya yatırımı önemsemiş olabilirler. En nihayetinde ne olursa olsun, Selçuklular Anadolu'daki güçlerini kaybeder ve çöküşleri başlar. Bu dönemde Karaman Beyliği kuvvetlenir ve bölgeyi kısa sürelide olsa kontrolü altına almayı başarır.
OSMANLI DÖNEMİ
Karamanoğulları Beyliği Kapadokya'dan elini çeker çekmez, Osmanlı İmparatorluğu devreye girer. Kapadokya, 15. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı kontrolüne geçer. Ancak takdir edersiniz ki o dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu'nun uğraşması gereken binlerce farklı mesele olduğundan dolayı, 18. yüzyıla kadar Kapadokya yine sürüncemede kalır. Yani pek ilgi göremez hale gelir. İşte bu dönemde, zaten halihazırda Selçuklular'da başlayan göçler, Osmanlı döneminde daha da hızlanarak devam eder. Varolan bir kültür giderek kendini, cehaletin o sıcacık kollarına bırakır.
Görünen köy kılavuz istemez. Hristiyanlık döneminde, çok kuvvetli bir kültüre, gelenek, görenek ve yaşam tarzına sahip olan
Kapadokya, bir anda elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi depresyona girmeye başlar. Halihazırda varolan kültürlü kişiler Kapadokya'dan diğer Osmanlı Şehirlerine gitmeye başladığında, bölgede yerel halk lidersiz gezmeye başlar. İşte tam da o anda kiliselere ve çevreye zarar vermeye başlarlar. Bu zarar konusu sadece Müslüman halk tarafından değil, arkada bırakılan Hristiyan nüfus tarafından da gerçekleştirilir.
Çünkü eğitimin bittiği noktada cehalet başlar.
Osmanlı Döneminde, Kapadokya'da tek olumlu gelişme 1660 yılında Nevşehir'de doğan Damat İbrahim Paşa olabilir. Lale Devri sadrazamı İbrahim Paşa döneminde Nevşehir bölgesinde yatırımlar yapılmaya başlanır. Ancak ve maalesef bu durum çok uzun sürmez. Paşanın 1730'da ölmesinden sonra tüm yaptırım ve yatırımlar sona erer ve Kapadokya tekrardan tıpkı bitkilerin kış uykusuna yattığı gibi bir uyku durumuna düşer.
CUMHURİYET DÖNEMİ
1. Dünya Savaşı'nın öncesi ve sonrasında, Osmanlı İmparatorluğu'nun birçok ören yerini parasal olarak peşkeş çektiğini biliyoruz. Parası biten Osmanlı İmparatorluğu, Anadolu'da bulunan ören yerlerindeki eserleri fifti fifti Avrupa ülkeleri ile paylaşmaya ve bu şekilde bir kar sağlama yoluna gitmişlerdir. Osman Hamdi Bey bu eserlerin bir kısmını kurtarabilmiş ama çoğunluk açısından bakarsak, %60 veya daha fazlasını kaybetmişizdir.
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra, bu durum 180 derece şekil değiştirir. Türkiye Cumhuriyeti bu konu hakkındaki eski tutumu değiştirerek, ören yerlerindeki eserlere hak ettikleri önemi vermeye başlamıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK sayesinde Türkiye kendi döneminin içerisinde başka bir çağa atlar. "Müze ve müzecilik" ekonomik değerlerden ayrılarak kültür varlığı haline devşirilir. Bunca yıllık Kapadokya tarihinde, Kapadokya'ya en çok değer veren uygarlık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur.
En nihayetinde 1985 yılında, UNESCO; "Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası", "İstanbul Yarımada ve Tarihi Alanları" ve
"Göreme Millî Parkı ve Kapadokya" olarak üç bölgeyi miras listesine ekleyerek kültürel mirasın devamını sağlamıştır.
YAZAR NOTU
İşteeee böyle sayın okur... Eğer yazının sonuna kadar gelebildiyseniz teşekkür ederim. Aslına bakarsanız ben bile zorlandım yazarken. İki gün sürdü... "Kısa tarih" dedim ama baya baya uzun olmuş.
Amaaaan olsun be... Sizlere site içerisinde iyi keyifler dilerken, ben bunu nasıl İngilizce'ye çevireceğimi düşünmeye başlayayım...:)
* CLOW, Kate, “Likya Yolu", Hil Yayınları, İstanbul, 2015
* GÜR, Selçuk, “Anadolu Uygarlıkları ve Antik Kentler”, Alfa Yayınevi, İstanbul, 2007
* SOSLU, Salih, “Helenistik Dönem Kapadokya Krallığı'nın Siyasi Tarihi", Denizli, 2014
* STRABON, "Geographika, Antik Anadolu Coğrafyası (XII, XIII, XIV)", Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul 2000
* TEXIER, Charles, "Küçük Asya III", Özkan Matbaacılık, Ankara 2002
* UYSUN, Mustafa, "The Guide to Iconography in the Rock-Cut Churches of Cappadocia", Doğuş Ofset, Kayseri, 2014
* ÜRTAV, Yayınları, "Famousdestination Ürgüp Guide", Can Ajans, İzmir, 2010