• Yeraltı Şehirleri

    ÇÖP BİLGİLER

    Öncelikle Kapadokya'da bulunan yeraltı şehirleri hakkında doğru bilinen yanlışlara göz atmak, bu makalenin geri kalanını net bir şekilde anlayabilmeniz için gerçekten çok önemli.

    Maalesef son yıllarda, özellikle sosyal medyanın takipçi kasmak diye tabir edilen durumu yüzünden, ortalıkta çokca saçmasapan bilgi dolanıyor. Sizi daha fazla sıkmadan başlayalım mı?


    DOĞRU BİLİNEN YANLIŞ I

    "Yeraltı Şehirlerinde 50.000 Kişi Yaşıyorduuuuuuuuuuu." Ya arkadaş bunu yazan her kimse acaba hiç 50.000 kişiyi bir arada görmüş müdür?
    Bazen gerçekten mantık sınırlarını zorluyorlar. Öncelikle 50.000 kişinin hep bir ağızdan konuştuğu dahi düşünülse, nasıl bir uğultu oluşturacaklarını hayal edebiliyor musunuz? Saklanacağınız yerde ne kadar kalabalık, o kadar risk demektir. Olayın başına dönüp şu sorunu bir çözelim...

    Yeraltı Şehirleri Neden Yapıldı?

    Kapadokya bölgesinde halihazırda açık 6 tane yeraltı şehri bulunmakta ancak varolan sayıyı tam olarak bilmemiz mümkün değil. Bunun sebebi saklandığınız yer hakkında, bilgi vermek çok akıllıca bir durum değildir.
    Şimdi bu arkadaşların neden yeraltına inme gereksinimi olduğundan bahsedelim.

    Kapadokya bölgesinde yaşayan ilk insanlar Hattilerdi. Sonrasında Hititler bu bölgeye gelerek, Hattileri yavaş yavaş asimile etmeye başladılar. Peşinden ise insanlar bu bölgede yaşamanın rahat olacağını çözmüşler. Neden mi? Gayet açık aslında...
    Kapadokya bölgesinde bulunan mağaraların sıcaklıkları 12 ila 16 santigrat derecedir ve bu yaz kış, gece veya gündüz hiç değişmez.
    Mesela şimdilerde Kapadokya'da sıcaklık gündüz yazın 28 - 34 derece gece 10 - 20 derece iken kışın bu, gündüz 0 - -10, gece ise -15 - -20 aralığına kadar düşebilir.
    Şimdi bir de küresel ısınmanın bu denli hızlı olmadığı 2000 yıl öncesini düşünsenize, kim bilir belki -40, -50 gibi değerlerle uğraşmak zorunda kaldığınızı. Ama hop mağaraya bir giriyorsun 16 derece. Missss...

    Ama bu bile yeraltında zaman geçirmek için yeterli bir neden değil. Peki ne oldu da, Kapadokyalı insanlar yeraltına saklanacak kadar korktu?



    Milano Fermanı
    MİLANO FERMANI

    Milano Fermanı, M.S. 313 yılında Roma sınırları içerisinde yaşayan Hristiyanlara zarar verilmemesini içeren bir anlaşmadır. Peki bunun Kapadokya ile ne alakası var diyeceksiniz... Anlatayım efendim.

    Şimdi diyelim ki, Kırklareli'nden çıkıp Hakkari'ye gideceksiniz. Günümüz yolları ve araba teknolojileri ile yola çıksanız dahi hiç mola vermeden ancak bir buçuk günde bu yolculuğu tamamlayacaksınızdır. Peki sizce bu Milano Fermanı Anadolu'ya kaç günde gelmiştir? Ya da şöyle sormamız lazım, Anadolu'da yaşayan halk bu haberi hiç öğrenmiş midir? Ben size söyleyeyim; MS 313'ün Şubatında imzalanan ferman, 313 Haziran'ında anca Doğu Romaya ulaşmıştır. Yani 4 ay sürmüştür. Ama bu noktada daha Kapadokya'dan bahsetmiyoruz bile.
    Gerçi "Erken Hristiyanlık" Kapadokya bölgesinde çok revaçta olmasa da, yerel halktan bazı insanların Hristiyanlıkla o dönemlerde tanıştığına dair bazı kanıtlarımız mevcuttur. Ancak gerçek bir zaman vermemiz gerekirse, bu 4. yüzyılın ikinci yarısı olacaktır.
    Yani Milano Fermanı'nın koruduğu Hristiyanlık, Kapadokya'da biraz geç işleme alınmıştır. Zaten 391 yılında Roma İmparatoru Theodisius Hristiyanlığı Roma'nın resmi dini haline getirmiştir. Ancak bu durumda bile Kapadokya Hristiyanları yolu geçen bir sürü savaşçı kavimden kurtulamamış ve saklanmak için alternatif yollar aramaya başlamışlardır.

    Asıl en büyük sorun 7. ve 11. yüzyıllar arasındaki Arap Akınlarıdır. Şimdi ben size oturup Arap Akınlarını yazmaya başlarsam bu makale hem çok uzun hem de çok sıkıcı olacaktır. Bu sebeple sadece amaçlarından bahsedip, Kapadokya'ya etkilerini anlatacağım.



    Ziyafet
    BİR SAVAŞ SORUNU: YEMEK

    Şimdi sizlerle bir tura çıktığımızı düşünün. Her birimiz yanımıza bir meyve alalım. Ben elma, sen armut, bir diğerimiz de şeftali taşısın. Hava sıcaklıklarının değişmesi sonucunda en fazla 3 günde yiyeceğimiz bozulacaktır. Şimdi bunu koskoca bir ordunun tüm yemek ihtiyaçlarını taşıdığını düşünelim. 1000 kişilik bir ordumuz olsa ve toplam 2 aylık bir sefere çıksak, ufak bir matematikle şu sonuca varırız. 1 elmanın günümüzdeki ağırlığı ortalama 100 gramdır. Ama ben tarih faktörünüde araya koyarak, ağırlığını 50 gram olarak hesaplayacağım...

    1000 x 0.50 = 500 kg Bu 1000 kişilik bir ordunun günlük tek elma ihtiyacı. şimdi bunu 2 ile çarpın, çünkü tek öğünle o askerleri bir yerden bir yere götürmeniz imkansız. Yani 1 ton sadece günlük yemek ihtiyacınız. Şimdi bunu 2 aylık sefer için 60'la çarpalım, ne çıktı? 60 TON Siz bir sefere sadece 60 tonluk bir ağırlıkla başlarsanız, o savaş başlamadan bitmiş demektir. Zaten seferin 3. gününde her türlü bozulacak 60 TON elmanızla size mutluluklar dilerim...

    Peki bunun çözümü nedir? Gayet basit, seferleriniz sırasında saldırdığınız ya da geçtiğiniz güzergahta yemek aramak, 60 tonluk bir yükün altına girmekten daha kolay olacaktır. Tabi bu savaşçılarda bu fikri benimsediler. Pekiiii şimdi yollarının üzerindeki yerlerden birinde siz otursaydınız ne yapardınız?
    - Gelin bizi öldürün, yemeğimizi alın mı derdiniz?

    İşte bu noktada Arap Akınlarının esas nedeninin saldırmak değil de Yemek olduğu açıktır. Elbette saldırıya uğrayan taraf olan buradaki Hristiyanlar saldırılardan kaçmanın biinbir türlü yolunu icat etmek zorundalardı. Ben bu durumu Gerçek Survivor diye adlandırıyorum. Yani öyle oyun oynayarak yemeğe ulaşmak değil de, saklanmazsan ölürsün gibi bir mantık barındırıyor içinde...



    Güneş

    Finlandiya